24 Mart 2012 Cumartesi

Yin ile Yang ve Gemi İnşa


Yazinin icerigi: nanoteknoloji ( pire teknolojisi), klasik fizik, yeni fizik, hareketin yin ve yang kutuplari, doguyu batidan ayiran kök, gemi insada n'apsak

Bu yazi, bazi konular üzerine bir çay bahçesinde yada kafede bir kac arkadasla yapilan sohbet niteligi tasiyacagi icin simdiden haberinz olsun. içerikle ilgili bilgiyide veriyorum ki, sarmaz beni diyenler için de zaman kaybini önlemiş oluruz bir yerde.

Servantes'in Don Kihote romaninin girisinde yaptigi gibi oldu. 

Bu ay Bilim ve Teknik dergisi uc dört yil önce gündeme hizli giris yapan nanoteknoloji üzerine bir ek verdi. Pire teknolojisi dedim ben buna ama, biliyoruz ki pire bile bu teknolojinin boyutlarinda bir deve degil bir cok fil yapiyor. Sezgilerimizi, bu boyutlardaki bir teknolojiye yönlendirmek icin "pire" diyorum, bir önemi yok. Makro kainatlardan mikro kainatlara gecis yapan ve bunun isaretini gecen yüzyilin baslarinda kuantum kuramiyla veren fizik, yeni bir dönemi baslatti. Klasik fizigi yerle bir ettigi gibi neden-sonuc iliskisi üzerine kurulu nedensellik ve saptama (determinasyon) yani analitik mantik yöntemlerini de gecersiz kildi. Belki de bu yüzden, sanirim Bohr'du, suna benzer bir laf etmisti: eger kuantum kurami sizi sasirtmamissa, onu, anlamamissiniz demektir.

Analitik mantigin gecersiz kilinmasinin anlami ne olabilir ki? 1600 lü yillarda Servantes don kihote'yi yazdiktan bir süre sonra Newton isigin, hareketin yasalarini ve integral ve diferansiyel denklemlerin temellerini yazmaya basladi. Artik bu bilgiler ve diger benzerleri avrupada bir yüzyil kadar sonra sanayi devriminin yolunu acti. Ekonomik düzenler (yeni dünya düzeni, simdiki belirsiz adiyla küresellesme o zamanlardan basliyor), siyasal anlayislar kökten yeni bir bicime girdi vesaire. Newtonun klasik fizigi makro seviylerdeydi ve tanri gibi mutlak bir kavrami tehdit etmemisti. Tanri fikri 3-4000 yillik sürecte farkli bicimler aldi ve hala batida etkin bir anlayistir ve siyasal-ekonomik sistemlerin kavramsal belkemigidir. Nasil oluyor bu?

Aslinda dikkatimi ceken su yanlari var batida bir bilimin, felsefenin ve teknolojinin gelismesi biciminin. Burada batidan kastim avrupa ve ortadoguda cikan görüslerin toplumsal örgütlenis ve yayilis anlayisi ve bu anlayisi besleyen bilimsel cabalari. Saldirgandir, ayrimcidir, üc kagitcidir, mutlakiyetcidir, bilgiyi tekelinde tutar ve ezme üzerine kuruludur. Bana kalirsa varligi carcur eden de bir anlayistir. Bu sistemlere dahil olmayi da bizler icinden gectigimiz egitim ögretimler araciligiyla yapariz. Ahlaksal ve akademik egitim bizi bu dizgenin bir parcasi haline getiriyor.

Isyerlerinde önce is bulma sorunu, ardindan is bulunca neyi nasil yapacagin konusundaki sorunlarin ve isler yoluna girince mutluluk ve yasamin anlami konularinda yasanan depresyon gibi benzeri ruhsal cikissizliklarimizin kökü bu dizgelerin kurallarina göre olusturulmus yasam tarzlarindan kaynaklaniyor. Her seyinizin bir ölcüsü vardir. Boyunuz, kilonuz, zekaniz, duygulariniz, kan basincinizin, hastaliklariniz ve saglikli olusunuzun bir ölcüsü vardir, ölcülebilir seyler bunlar. Hatta ne kadar mutlu olabileceginiz bile belirlenebelir seyler. Ölcümler bizlere kesin bilgi vermemesine karsin, nasil oluyorda ölcme veri olarak is görüyor? Gercekten is görüyor mu? Buna bu toplulukta bulunan hocalarimiz aciklama getiriyordur. Tüm deneylerin ve ölcümlerin belirli kosullari vardir ve sonuclar, yalnizca o ortamlarda ise yarar. ya da en azindan öyle oldugunu sandik. Yine de bu bilgilerle cok isler görüldü. Hakkini yemiyorum.


Bu isler, görecelik ve kuantum kuramina kadar böyleydi. Görünürde hala böyle ama, kuram bunlarin böyle olamayacagini ortaya koydu. "neden, niçin" sorularinin yetersizligi ve hatta deneylerle ispatladiginiz seylerin bile ispat olamayacagi, kosullarin ve olasiliklarin sonsuzlugunda belirsiz kalacagi, ortaliga bir kaosun hakim oldugu ve elbette acikca söylenmese de "tanri" kavraminin da epeyce darbe yemeye basladigi görüldü. Tanri olgu olarak daha bir kac yüzyil yasamaya devam edecektir. Ama acikca görünüyor ki artik ilahi aciklamalarla tatmin olmayan insanlarin sayisi artiyor. Moda halinde budizme, renk olsun diye sufizme kayanlar tahminlerden cok yukarida. Bu islerin moda halinde yapiliyor olmasi bu görüslerin özünde neler anlattigini es gecip ticari hale getirse de bilgi kurtlari icin orada bulunacak cok yöntem ve görüsler var. İnsanligin eski bilgilerine falcilik, gizemcilik, gelecekten haber verme gibi saçmaliklarla darbe indirdi bati. hatta, dogu bile bunu yapti.

Her bilgi kendi teknolojisini ve insanini yaratiyor. Sanayi devriminden, bilgisayar teknolojilerine gecisi, cogumuz birlikte yasadik ve ne anlama geldigini görüyor, sezebiliyoruz. Bilim ve Teknigin ekine göre 2025 li yillarda bilgisayar teknolojileri artik yerini pire teknolijisine birakacak. Bu da elbet kendi kusagini yaratacak. Gerci, Türkiye özelinde biz iki teknolojiyi bir arada yürütüyoruz son on, onbes yildir. Nanoteknolojik kusagin ilk bireyleri su siralarda doganlardan olusacak ve onlar bu teknolojinin ve kuantum kuraminin anlattiklarinin toplumu olacaklar ve icinde bulunduklari duruma pek te sasmayacaklar. Cep telefonu dedemizi sasirtsa da biz artik sasmiyoruz dünyanin öbür ucundan haber almaya.hala sasiran var mi?

Kanimca; neden sonuc iliskisi ömrünü tamamlamistir yakin gelecegin buluslarinda is görme yetenegi kalmayacak. Bu haliyle determinasyon yapma geregini ortadan kaldiracak ( sirf bunun icin bir yigin deney yapiliyor ve saptamalar makaleler olarak bilim dünyasina gönderiliyor). Karsitlar iliskisi, karsitlarin kutuplari, karsitlarin birbirini tükettigi ve besledigi, karsitlarin oldugu yerde hareketin basladigi veya hareketin oldugu yerde karsit kutuplarin olustugu, mutlak diye bir kavramin olmadigi görüsünü temel alan ve tüm uzak doguda yasamin en siradan parcasinda bile yer bulan neredeyse on bin yil öncesine ulasan Yin ve Yang kurami ve bu kuramla cok ortak özellik tasiyan kuantum kurami gelecek yüzyillarin temeline iyice oturacak.

Yin ve Yang uzak doguda hareketin karsit kutuplari icin kullanilan adlar ama ad almasi önem tasimaz, olaylar ada gerek duymayacak kadar hizli degisir. Bu düsüncenin ilk ortaya cikisinda, günes vurdugunda aydinlik ve gölgede kalan bölgelerin dikkat cekmesi oldu. Gölgede, kalan yerler karanlik, göreceli soguk, daha az devinimli, enerjinin tasarruflu kullanimi gibi özellikler tasirken aydinlikta kalan bölgeler isikli, sicak, hareketli ve enerjinin alabildigine kullanimi gibi belirtiler tasiyor. Gölge özellikleri „yin“, aydinlik özellikleri ise „yang“ ile aniliyor. Her sey yin ve yang kutuplari altinda incelemeye aliniyor. Su yapisi geregi yin altinda incelenirken ates yang özellikleri altinda incelenir. Mutlaklik anlayisi olmadigi icin top yekün bir „yin“ durumundan veya „yang“ durumundan söz edilemez. Her yin veya yang icinde göreceli olarak tekrar tekrar yin ve yang kutuplarina sonsuza kadar dalalnip budaklanabilir. Sikmamak icin bu konuyu uzatmak istemiyorum ama yasamda ne karsiligi var peki bunun gibi bir meraka, artik yayginlasan cok eski bir uygulamadan örnek verecegim. Akupunktur. Batida böyle aniliyor.

Akupunktur (sivri ucla uyarma) dogu tibbinin bitkili sagiltim yönteminin yani sira kullanilan bir cok kuramdan önemli bir tanesi. Dogu tibbinda batidan kökten ayrilarak ölcme teknigi, labaratuvar da incelemeye alma ve bu sonuclarla kaniya varma gibi yöntemlere basvurulmaz. Batida saglikli insan tanimi vardir (determinasyon geregi) ama dogu tibbinda saglikli insan diye bir olgu tanimlanmaz. Saglik sikintilariniz varsa bu dogu tibbinda yin ve yangin ayarlardan cikmis olmasi anlamina gelir. Bedenimizde ki organlar ve birbirleriyle olan iliskileri ve bunlari nasil yürüttükleri yin ve yang kurami altinda incelenir. Bu görüse göre, beden elektromanyetik bir enerji yiginidir. Bu enerji yeme icme, sosyal yasantinizin gerilimleri, duygusal yasantiniz, icinde kaldiginiz iklimsel enerji yapilariyla etkilesime girer. Bütün ve parca birarada incelenir, psikoloji ve bedensel rahatsizliklar batida oldugu gibi iki ayri bilim olarak degil bir arada incelenir. Örnegin güclü korkulariniz icin böbrek ve sidik kesesi veya öfkeleriniz icin karaciger, melankoli veya depresyon icin safra kesesi, derin bosluk ve düsüncelilik halleri icin mide kaba anlamda sorumludur. Vucudunuzda cikan bir ciban veya yaraya bati tibbinda dogrudan müdahale edilir, doguda buna yol acan enerjisel bozukluga bakilir ve isarete dogrudan mudahale yoktur. Tikanmis bir enerji kanaliniz veya asiri calisan bir organiniz varmi bunlar gözlemlenir ve sagiltilir, bir süre sonra cikan yaraniz kendiliginden yok olur. Bedende farkli enerji kanallari ve bu kanallarin belirli yerlerde denetleme noktalari vardir. Akciger kanali, karaciger, kalp, mide, barsak vesaire gibi farkli kanallar var. Bu noktalar kisinin enerjitik yapisi incelendikten sonra binlerce yillik uygulamasal bilgiden yararlinalarak uyarilir ve enerji tikanmalari veya asiri sarfiyatina ayar cekilir. Beden enerjitik akisini sürdürmeye devam eder. Dünya saglik örgütü artik kabul edince on-onbes yildir akupunkturu daha sik duyar olduk. Bu da ticarileserek ici bosaltilmaya dogru yol aliyor. Iktidarlar sever para dönen islerle oynamayi.

Batinin gittigi yerde dogunun bilgilerine ulasmak aslinda batida bundan habersiz bir yasam sürülmesinden kaynaklanmiyor. Bilgi toplumlara carpitilarak sunuluyor ve bu toplumlari yönetmek icinse yine bu eskiden beri süregelen bilgiler kullaniliyor. Dev sirketlerin, ordularin hatta devletlerin yönetilmesinde el kitabi gibi kullanilan Sun Tzu`nun „savas sanati“ kitabi, thai chi, yoga gibi kulaga asina uygulamalarin kökünde yin ve yang kurami vardir.

Hatta yelkene gelen rüzgarin, pervaneye gelen akimin alcak ve yüksek basinclari, elektromanyetigin eksi arti kutuplari, geminin ön ve arkasinin farkli bicimlere gerek duymasi, suya batan cisme karsi, kaldirma kuvettinin devreye girmesi gibi olusumlar yin ve yang kurami altinda incelenebilir olusumlar. Dikkatinizi cekmistir ki her hareket karsit iki özelligi beraberinde getiriyor. Akupunkturda ilke olarak yin'e yang; yang'a yin vererek tedavi yapiliyor. Durumda karsitlari ayirt edebilirsek neyin neye gerek duydugunu ortaya koymak isi kolaylastiracaktir.

Ülkemizde global firtinalardan simdilik sevindirici etkilenen gemi insa sektörü, okuluyla, ögrencisi, yetismis üyeleri, iscileriyle bir hareketlilik yasamaktadir. Yani rüzgar bizden yana esiyor. Esmenin karsiti durulmak olunca bizi bekleyen bir durulma süreci önümüzde beklemektedir. Bu durulma dönemini edilgen gecirme egilimi agir basabilir. Bunu simdiden görüp yine sektörü olusturan organlarin birbiriyle daha etkin bir iletisme gecmesi, her birimin kendini yukaridaki gelecek görüntüleri üzerinden hazirlayarak farkli tasarimlar, farkli egitim taktigi, farkli enerji yollari, farkli ihtiyaclarin simdiden öngörülebilirligi yolunda is görmeleri sektörü güclü ve özgün kilabilir.

Okullarda hocalarin tezlerini veya arastirmalarini, sektörde calisanlarin deneyimlerini ve icinde bulunduklari uygulamari, ögrencilerin bitirme ödevlerini koydugu ortak paylasim dosyalari araciligiyla tartismaya acmasi, bilgi ve becerilerimizi artiracaktir. Sektörde tasarim disarda iyi yapilir görüsünü tersine cevirmeyi hedeflemek bizleri yetenekli kilacaktir.

Dünyanin farkli bilgilerine icini bosaltan kanallardan arindirip ulasmanin yollarinin aramak ufkumuzu acacak, güven verecek ve cesaretli kilacaktir.


ASKIN DEVRIM KARACA
aralık 2006
www.nanogemi.com

Türkiye Gemi İnşası Ruhunu Arıyor

Gemi inşanın sıkıntıları; bulanık suda yakalanmadan yol bulmak
(Bu yazımız ağustos 2011'de gemi mühendisleri yahoo topluluğunda yayınlandı. Şimdi ufak yazım düzeltmeleriyle kaxumabuk'ta yayınlıyoruz.)

Afrika kökenli olduğu söylenen bir atasözü der ki "sular yükseldiğinde balıklar
karıncaları, sular çekildiğinde ise karıncalar balıkları yer. kimin kimi
yiyeceğine ise su karar verir."

90'larda sıkça anlatılan bir fıkra vardı eski ajanların çömezlere anlattığı
söylenen.
"Rusya'da bir yerde kışın kar fırtınasına yakalanan bir çoban, sığırlarını zar
zor toparlamaya uğraşırken yakınlarda bir yerden cik cik öten bir kuşun sesini
duyar ve ona yönelir. Kuşun kanadının kırıldığını ve tir tir titrediğini görür.
Yapacağı fazla bir şey olmadığı için kuşu taze sığır pisliğinin içine koyar.
Belki, sıcakla kendine gelir, düzelir umuduyla. Sonra da çeker gider. Bir süre
sonra kuş ısınıp, acısı dindiği için cik cik ötmeye başlar ve oradan geçen başka
birisi fark eder, bu kez. Gider kuşu bulur, hemen başını koparır, pişirir ve yer."

Bu öykünün üç önemli sonucu olduğu anlatılır.
1- Seni pisliğe atan herkes düşmanın değildir.
2- Seni pislikten çıkaran herkes dostun değildir.
3- Pisliğin içindeysen susmasını öğren.

Atasözünden anlaşılan o ki kimin kimi yiyeceğini büyük bir gücün davranışı
belirliyor. Fıkradan aldığımız ilhamdan da öngörüyoruz ki koşullar hoş değilse
yani açık söyleyişle boktan ise dost kim düşman kim anlamak kolay değildir. Hele
de bir stratejin yoksa durum çok vahim.

İki yıl önce yine böyle bir yazıda Amerikan istihbaratının ağda dolaşan 2015 ve
2025 dünyasına öngörüde bulunan raporuna kısa bir değinmiştim. Siber savaşların ülkeler için daha büyük tehdit oluşturduğunu klasik ordu gücünün pek anlam taşımayacağını vurguluyorlardı. Geçen yıl wikileaks ile siber savaş küresel
boyutta açılışını yaptı, denebilir (mi?) Ülkemizde de olup bitenleri sıralarsak
siber savaş daha evvel başladı, diyebiliriz belki. Cep telefonlarını hatırlarsak.

Her ne oluyorsa başka türlü olamayacağı için öyle oluyordur Marxist yaklaşımını
kullanmak zorunda kalacağız, şimdi. Devletlerden çok daha güçlü şirketlerin
olduğu anlatılıyor bizlere. Kapitalizm kendi sonunu aşırı tekelleşmede
toplanmasıyla bulacaktır ve en gerici, en saldırgan, en faşist dönemi de yine bu
döngüde yaşanacaktır diye Marxist bir öngörü vardı aklımda kaldığı kadarıyla.
Hani buna Ortadoğu ve Asya bilgilerinden yaklaşım gerekirse o da " her şey
haddine kadar yol alır ve oradan döner" ilkesi olabilir. Bu şirketlerin
devletlere savaş açtıklarını duyuyoruz yıllardır farklı seyirlerle. Tüm dünyada
devletlerin çözülme dönemine geçiş yaptığı ve artık kültürel veya dinsel
değerlerin toplumlar üzerinde etkili olacağı, çözülmeyle etnik bir yığın sorunun
gün ışığına çıkabileceği de anlatılıyor. Bize de düşen Osmanlılık oldu belli ki
başka sosyal yapıştırıcı bulamıyoruz. İkinci Arab ayaklanması, enerji kontrol
çarpışmaları, yeni güçlerin ortaya çıkışı veya engellenmeleri savaşları,
yoksulluk, hızla yaklaşan kıtlık, yeni göçler vbg. Belucistan'ta çok yakında
önemli bir çatışma merkezi olabilirmiş. Çin'i, Pakistan ve İran'ın bu ortak alt
bölgesinden enerjiyle besliyor. Küresel dalaşlar böyle bir şey demek ki! Konuyla
devletler üstü şirketler bile ilgileniyormuş yanı sıra Amerika, Rusya ve
Hindistan da dahil. En genel kapsamıyla bütün bu olup bitenleri büyük gücün akışı, davranışı sayabiliriz.

Bu su yaklaştıkça Türkiye'de de alt üst oluşları iyiceden yaşıyoruz. Karıncalar
ve balıkların mücadelesi. Çok benzer şeyler bizim sektörde de yaşanıyor. Nedense
ortalıkta yine de bir çatışma hissi yok. Olup biten de bir ruh eksikliği var.
Yapay bir yan var sanki. olup biten tüm açıklığıyla gerçek olmasına karşın.
Sistemin ne olduğunu tam anlamadığımız için değişenin de ne olduğunu nereye
evrildiğini anlayamıyoruz. Dolayısıyla gemi inşa nereye gidiyor bilmiyoruz ve kaygılıyız. Ülke genelini bir kenara koy, en öznelde ekmek teknemize ne oluyor kestiremiyoruz. Açık tabirle boktan bir süreç tam da içinde olduğumuz durum. Baştaki ajan öyküsünün öğüdünü dinleyecek olursak susmayı öğrenme evresindeyiz, stratejiyi ortaya koyma vakti. Vakit bu vakittir artık. Devran bu devran. Bir araya gelme zamanıdır. Daha önce hiç böyle bir şey yapmadık ki nasıl olacak bu. Döndük dolandık örgütsüz olmanın cezasını hem de ağır şekilde ödeyeceğimiz bir döneme yakalandık.


CESA 2009-2010 raporu Avrupa tersanelerinde 2009 çok vahim oldu diye yazıyor. (http://www.cesa-shipbuilding.org)
Bunlar, önümüzdeki yıllara yansıyacak. "Tamir, tadilat nereye kadar, yeni inşayla aynı şey değil ki" demiş. Zaten, teknolojik gemilere biz soyunuruz madem az teknolojik ürünleri asya kaptı diyorlardı, o da tehlikeye düşmüş. AB ülkeleri bu tip teknolojik gelişmelere ayrılan parayı kısmış/kesmiş. Zaten onlardan (Asya) ileri durumdayız, şimdilik idare edin diye. Asya da bu fırsatı kolluyordur elbet. Öte yandan, işçi atışları çoğalacak sinyali veriyor önlemler alınmazsa diye. Askeri gemilerle (İngilizler ve Fransızlar) ve ufak tefek eğlence ve yolcu tekneleriyle (diğer ülkeler) ayakta durmaya çalışıyoruz, diyor. Bazıları batmış. Yine de Hollanda'nın durumu fena değilmiş. Hollandayı incelemek gerek o zaman...

"More energy efficient hull forms and propulsion concepts and alternative forms
of power generation based on much cleaner fuels will revolutionise waterborne
transport over the coming decade and will enable even zero emission solutions"

"The UK is at the forefront, investing up to £75bn in offshore wind farms by
2020, and a further growth of our wave and tidal industry could attract up to
£4bn per annum of investment by 2050, offering business opportunities for many parts of the maritime industry, including the exploitation and transfer of
technology and knowhow from the UK’s existing shipbuilding and oil and gas businesses."

ingilizlerin bu alıntılara benzer strateji ve beklentileri, o doğrultuda eğilimleri var. Tabii, küresel rüzgarlar buna ne kadar izin verirse. Yine de konu bir "sektör" olarak çözümlenmeye çalışılıyor. Yeni kurallar demek, yeni inşa edilecek gemiler demektir.

Koreliler de, durum vahim sinyali vermişler geçici de olsa başka alanlara
kayarak tekneyi suda tutmaya uğraşıyorlarmış. Çin, Koreyi yakalamış ve geçmiş
sanırım. Gemi inşada ne, hangi koşullarla iyidir, ayırt etmek akademik çalışma
konusudur ancak, çok karışıktır. Zaten şu an savaş; var olanı koru,
enerjiyi elinde tut savaşı, kimin kimi solladığından çok. Ama, konu burada da "sektör" olarak ele alınıyor.

Bizim gerçekten bir gemi inşa sektörümüz var mı, ne seviyede örgütlü, hangi
ağlarla birbirine bağlı, eş güdüm olma yeteneği nedir, bir düşü var mıdır? Bir
strateji ortaya koymak için bunları bilmemiz gerekir sanıyorum. Halihazırda var
olan durumun içinden çıkmak için bu bulanık sudan, bir ruha ihtiyacımız var. Her
ne ise o ruh olmadan bir strateji ortaya çıkmaz. Stratejimiz olur yada olmaz ama 2015ten itibaren ortalığın toparlanacağı bambaşka bir dünyada olacağımız
söyleniyor. Bir kaç yıl sonra su nereden nereye akacak göreceğiz, demek ki.

Türkiye nasıl oluyorsa biraz daha zenginleşecek ve bölgesinde daha da hakim güç olacak deniyor amerikanın 2020 izdüşümlerine göre. Aklıma başka bir atasözü geliyor " yiğitsin derler candan ederler, cömertsin derler maldan ederler" böyle olmayacak umuyoruz.

Bir yolunu bulacağız, elbet! Öyle hissediyoruz ki açık deniz yapıları konusunda
kulak kabartma ve uzmanlaşma vaktidir. Hazar denizi de bu açıdan çok önemli bir denizdir. Burnumuzun da dibinde üstelik.


A. Devrim Karaca 
Ağustos 2011
www.nanogemi.com