Seyyahın Ayakları - beş rengin kısa öyküsü (I, II)
(kulaklarımın duydukları ve gözlerimin gördükleri var hangisini dinlemek istersin - Binbir Gece, Şehrazat)
- I -
Attı
çubukları sonra çevirdi kitabın sayfalarını. İnsanlık kadar
eski kitapta aradığı şekli buldu. "K'an" üzerinde
"Sun" çıktı. Su üzerindeki Rüzgar veya ortanca Oğlanın
üzerindeki büyük Kız. Şekil ve simge bir durumdan diğerine
evrilme başlamış ve akıyor halde çıkmıştı. Yüzü güldü,
seyyahın. "Dağılma" demek, bu imge. Zorlu bir yolculuk
çamurlu olacak ta beş rengin kısa öyküsüne dek. Hemen yeni
aydan sonra.
Yüce
Temmuz'u temsilen Başerkek ve ulu İnanna'yı temsilen de kadınlar
tapınağının Başkadını yakında birleşecek. Bu birleşmenin
ardından canlılar doğurmaya başlayacak yeniden. Her ana, kendi
kitabını doğuracak. Üzerinde yazılar görünmese de emzirdikçe
belirginleşmeye ve şekil almaya başlayacak ona dair her şey. Ağır
ağır bu kitabın sayfalarında belircek her şey tek tek. Ana
okuyacak çocuğunu yudum yudum. Doğanın sırlarını, nazikçe
emzirirken memelerinden kitabı, bir bir açacak.
İlkbahar,
yaza yüz tutmuş, uyumlu, güzel kokulu, büyülü sesli büyük Kız
kalçalarını oynatarak yürüyen. Büyülü ilkbahar kızının
titreyen sesi süzülerek dağılmaya başladı her yanı saran
yemyeşil yaban otlarının saçlarını tarayarak.
Katmanlı
eş zamanlılık odun ateşi gibi çıtırdayarak yanıp uçuşuyor
havada. Okuyanıyla yazı arasındaki bağ; çocukla onu emziren
anası arasındaki gibidir. Çocuk kitaptır. Kitap, okuyanın tüm
his ve hayallerini emer. Okuyan, boşalır ve dolar durmaksızın ve
yeni düşlerin peşi ardına gider. Çocuğuyla dünyayı yeniden
keşfe çıkan ana, okumayı öğrenir göğü ve yeri ve akan kendi
yaşamını tekrar tekrar. Okumayı öğrenir. Çocuğu, boşalttıkça
tüm his ve hayallerini, koyar yerine tümüyle bambaşka yenilerini.
Ana kim, çocuk kim? Doğan mı öğretiyor doğuran mı? Bilge olan
hangisi? Katmanlı eş zamanlılık odun ateşi gibi çıtırdayarak
yanıp uçuşuyor havada. Anne çocuk, çocuk anne yan yana. Anne
kendini emziriyor.
Tehlikeli
ve dipsiz deniz suyu üzerinde ilerlemek ürkütücü, kaygı verici
ve zor. Oyuncu, kurnaz ve çıkarsız. Bazen kederli, ruhu çökgün
ve üzgün bazen dingin ve huzurlu. Zeki ve amaçsız. Kafası
karışık, biçimsiz. İşte bu ortanca Oğlan. Her tarafını karın
örttüğü bir kış gecesi gibi gizli saklı. Ayışığında
denize kulağını vermiş, yumuşak huylu, güzel kokulu, kalçasını
oynatan büyük Kız onunla birleşip uzaklaşacak. Deniz aşılmalı.
13 aralık günü yeni ayın ilk günü gece yarısı saat birbuçukta
yola çıkacak. Ondan, altı gün sekiz saat sonra da buluşacaklar.
Ay ilk
çeyreğinde henüz, beyaz hilali kalın bir kaşa döndü şimdi.
Denizin gümüş renginde büyülü büyük Kız, salınarak o ada
senin bu ada benim dolanırken ürkütür derin hayallere dalmış
amaçsız ortanca Oğlanı.
Hayaller...
Hamamın sıcak ve buğulu mor ışıklı havasını içine çekip,
teni kaplayan nane kokulu yeşil suyun içine koyuvermiş kendini ve
nilüfer yapraklarına konmuş altın kelebekler gibi hayaller.
Hayaller toprak altı kokusu gibi nemli. Toprağı bile eriten kor
kırmızı alevler kurutup kanını, kesince soluğunu, cana can
katan bir dem dolacak yüreğinden içeri. Ölüşü anlatacak bir
nefeslik ölüşü. Halden hale demlenmeyi. Karmaşa, acı, ızdırap,
bunaltı, yıkım ve ölüşü bir anda. Zeki ama amaçsız ortanca
Oğlanın hayalleri. Hali hal değil artık. Her şey batıyor dibine
doğru. Yanıyor, içi yanıyor, dalıp dalıp hayallerinin en
derinine ve uçup gidiyor. Kimdir beni hayallerimden ayıran?
Seyyahın Ayakları - beş rengin kısa öyküsü (I, II) |
Gelecek,
şimdi ve geçmiş birbiryle örümcek ağı gibi bağlı ve katman
katman. Katmanlı eş zamanlılık nasıl bir şey? Hem kendi
çevresinde dönerek hem de başka bir varlığın çevresinde
dönerek. Hep birlikte daha da başka bir varlığın etrafında
dönerek yol alıyor gökteki her şey. Etrafında döne döne yol
alınan bu varlıklar öylesine devasaymış ki gözümüzün
görebildiği aklımızın algılayabildiği seviyeden bakınca dümdüz bir yoldan başka bir şey yok. Yürüdükçe ilerlenen dümdüz
bir hat. Şu an dikildiğim yerden bakınca arkası geride kalan
geçmiş, önü önümüzde duran gelecekten ibaret bir hat. Halbuki
gücümüz olsaydı ve iç içe dizilmiş portakallar gibi
algılayabilseydik yüce evreni bam başka olduğunu o zaman
algılardık; ne ön var ne de arka dikildiğimiz yerden başka. Ne
geçmiş var ne de gelecek şu andan başka. Çember üzerinde neresi
ön, neresi arka kestirilemediği gibi yaşamın da neresi gelecek,
neresi geçmiş belirsiz. Hem geleceğe hem de geçmişe yürüyoruz
cebimizdeki şimdiyle kat kat. Biliniz, değişim ve dönüşümden
başka ne var şu alemde.
Kız ve
Oğlan, büyü ve düş, tayfun ve girdap buluşacaklarmış beş
rengin kısa öyküsünde 13 aralıkta ilk ayın görünmesiyle.
İkisi de aynı yerde dikilirse olacak bu. Biri geçmiş bir gelecek.
Biri giden, diğeri gelen. Aynı noktada buluşurlarsa.
devam ediyor, 11.12.2012
- II -
Seyyah,
elinde 5 bin yıl önce yazılmış, kainatın sırlarından
faydalanabilmeyi anlatan en sevdiği kadim bir kitabı tutuyor.
Anlatırlar ki, "Değişimlerin Kitabı" diye bilinen bu
kitap aynı zamanda en eski yazılı felsefi metinmiş. Alimler çok
kullanmış ve çok alim yetişmiş bu kitaptan. Lao Tzu pek bilinmez,
ama, Konfuçyüs bilinir, onların el kitabı olmuş. Günümüzün
tüm ileri bilim insanlarına göstermişler ama ne fayda ki onlar da
nasıl işe yaradığına akıl sır erdirememişler. Bu yüzden bir
tür falcılık kitabı sanılmış. Analitik Psikolojinin kurucusu
Gustav Jung, bunun işe yaradığını batı dünyasına ilk anlatan
kişi olmuş. Ama o da batı bilimin sınırları içinde çalışma
ilkesini tam çözememiş. Hal bu ki bakmayı bilenler içinse bir
nimet imiş bu kitap. El nasıl bakar kime ne, doğuda işler hep
farklı yürümez mi zaten?
ulaşmak için |
Bu gece
12 aralık, 13 aralığa kavuşurken gece yarısı bir buçukta büyülü
büyük kız ve uyumsuz çömez ortanca oğlanın birbirine kavuşma yolculuğu
başlayacak.
Büyülü
büyük kız çok sevgili değiştirdi bugüne kadar. İlk ergenliğe
girdiğinde neşe ve mutluluk saçan biriyken yaşam yolculuğuna
hazırdı. Biraz daha büyüdüğünde tutkuları artık saklı
tutulamayacak hale gelmiş, ateş gibi sarıyordu vücudunu, hatta, yanı başındaki herkesi. Işık saçıyordu her yana, görmemek
mümkün değildi. Şimdi, bir ilkbahar meltemi gibi yumuşak mizacı
ve ılık gül kokulu nazik kişiliğiyle daha olgun. Ancak, tehlike altındayken duygularının etkisine çabuk kapılır. Korkuları uyanırsa eğer buz kesilip dokunduğu, hatta, yel
gibi girdiği her şeyi yok eder. Ucu zehirli bir ok gibi yüreğe
saplanır asla çıkmaz. Artık onu durdurmak
imkansızlaşır. Böyle olunca büyük kız, kimse yanında olmak
istemezdi.
Ay,
şimdi kapkaranlık. Kurnaz ortanca oğlanı bulmak zor. O bir çömez,
ne yapacağını bilmeyen ve her an fikrini ve durumunu
değiştirebilen aslında yardıma muhtaç biri, ne düşündüğünü
anlamak zor bu yüzden de hala tehlikeli güvenilmez bir ergen.
Kıyıyı dövüp duran kabarmış dalgalar gibi bir hali vardır.
Öyle bir gücü var ki darmadağın ve toparlaması çok zor. Zeki
ortanca oğlan kadim kitaplarda domuz olarak anılırdı. Domuz,
tanrıları öldürmesiyle bilinir ve pek hoşnut bakılmazdı.
Kurnaz ortanca oğlanı tehlikeli ve korkunç, istenmeyen biri
olmaktan kurtaracak tek kişi büyülü büyük kızdan başkası
değildir, şimdi.
Ay,
şimdi kapkaranlık...
12.12.2012
gece yarısı ayın ilk günü
13.12.2012 Devamı
Seyyahın Ayakları- RENKLER VE SESLERİN KAYBOLUŞU
gece yarısı ayın ilk günü
Büyük
kız kumsala doğru yürüdü. Gökte yıldızlardan başka parlayan,
ışıldayan, göz kırpan hiç bir şey yoktu. Yaklaştı kıyıya.
Deniz suyu kıyıyı dövüyordu. Nazik edasıyla -Senin için
buradayım, dedi. -Seninle olmak için erkenden geldim. Birazdan, ay
ipince hilal şeklinde bir kılıç gibi belli belirsiz ışıldayacak
ve yeni bir gün doğacak. Üstümüzü örten karanlık biraz daha
kaybolacak. Şu ormana bak. Kim bilir içinde neler var neler.
Sukunetini dağıtacak ve şarkılar söyleyecek...
-Senin
için buradayım.
-Kim
gönderdi seni, kim söyledi sana ihtiyacım olduğunu. Beni
hayallerimden, düşlerimden ve sarhoşluğumdan alıkoymak mı
istiyorsun? Beni halime bırak ve git buradan. Ne sana ne de ay
ışığına kaldım ben...
-Kim
gönderdi seni buraya, kimsin sen?
-Ben
büyülü büyük kızım. Beni buraya kimse göndermedi ey
hayallerinin sarhoşluğundan çıkmaya korkan ortanca oğlan. Sen ve
ben şu gök ve şu yer gibi kendiliğinden buradayız. Yolun ırmağı
bizi buraya taşıdı. Senin için buradayım. Evet, seni dipsiz
hayallerinden çıkarmak ve aklını başından almak için
buradayım. Seninle birlikte olmak için, ortanca kurnaz oğlan.
-Nereden
biliyorsun beni, nasıl tanıyorsun beni? Yoksa, ben mi unuttum seni?
-Ortanca
zeki oğlan, dinle beni! Aydınlığın ve değişimin tüm
kudretinin kendinde toplandığı Gök ile en ulu kabul edici ve her
şeyin doğuranı Yer'in en büyük kızıyım. Senden önce öfkeli
ve şaşırtıcı büyük oğlanla birlikte oldum. Tüm kudretin
kendinde toplandığı Gök'ün bulutları ve şimşekleri arasından
gürleyen ve haykıran ondan başkası değildir. Birlikte
olduğumuzda her şey çiçeklenir. Bu yüzden saldıkları hoşnut
eden o kokunun her yanı sarması için de bundan daha iyi fırsat
olamazdı. Her ne, ne kadar zor ve tehlikeli olsa bile, biz
birleştiğimizde olur hale geliyordu. Güce güç katıyorduk. Yine,
senden önce sakin ve dingin en küçük oğlanla da birlikte oldum.
Tüm gücü ulu doğuran Yer'in denetiminde olan ve yerini
değiştirmeyen hem de çok yüksek olan küçük oğlan bana
uymaktan başka bir şey yapamazdı. Ama birlikte düzenli olarak
birbirimize ilgi göstermeyi ve sevgi vermeyi öğrendik. Böylece
hallerden hallere geçerken zevk almayı öğrendik.
-Şimdi
de benimle olmak için geldin öyle mi? Eğer, ben istemezsem ne
olacak?
-Buna,
sen ve ben karar veremeyiz. Sen yalnızca benim burada olduğumu bil
ve anımsa yeter. Bunu unutma.
-Ey
büyülü büyük kız, senden başka kızı yok muydu Gök ve Yer'in?
-Olmaz
olur mu hiç. Senden önce neşe ve mutluluk saçan en küçük kız
ile de birlikte oldum. Her an, her türlü yolculuğa hazır, cana
yakın ve cana dokunan, kalpten ilişki kurulabilecek kişi ondan
başkası olamazdı. Bazı hayvanların zekası diğerlerine göre
azdır, onları etkilemekte bu yüzden zordur. Onları ikna etmek ve
bağ kurmak için samimi ve ön yargısız bir gönüle sahip olmak
gerekir. Ne var ki bu tür bağın gücüne aldanmamak gerek.
Düşmanla da bu tür bağ kurabilirsin. Bu bağı sana bolluk
getireceğini düşünerek kurmamalısın. Neşeli ve mutluluk saçan
en küçük kız ile birleşince gerçek sabır ve hakkaniyeti ve
gönülden, kalpten dinginlikle öbürünün olabilmeyi öğrendik.
Böylece en tehlikeli yolları bile göze alabilen bir ilişki
yarattık. Ayrıca, senden önce zevk ve tutkuları uyanmaya başlamış
ateşli ortanca kız ile de birlikte oldum. İçini dolduran şehvet,
etrafını saran memnuniyet parıltısıyla, bize sadakat ve
sarılmanın tadını sunacak olan, ondan başkası değildir. Onunla
birlikteyken her yanı aidiyet huzuru sarar. Sonra, aidiyetin
kuralları ve rolleri ortaya çıktı. Herkes ne yapacağını
bilirse huzur bozulmaz. Onunlayken, bu sınırların ne olabileceğini
öğrendik. Uyumun, dışarıyla bağımızda bizi nasıl güçlü
kıldığını ve birleşmemizde zevkin, şehvetin, arzunun bizi
bırakıp gitmediğini gördük.
Seyyahın Ayakları- RENKLER VE SESLERİN KAYBOLUŞU