24 Mart 2012 Cumartesi

Türkiye Gemi İnşası Ruhunu Arıyor

Gemi inşanın sıkıntıları; bulanık suda yakalanmadan yol bulmak
(Bu yazımız ağustos 2011'de gemi mühendisleri yahoo topluluğunda yayınlandı. Şimdi ufak yazım düzeltmeleriyle kaxumabuk'ta yayınlıyoruz.)

Afrika kökenli olduğu söylenen bir atasözü der ki "sular yükseldiğinde balıklar
karıncaları, sular çekildiğinde ise karıncalar balıkları yer. kimin kimi
yiyeceğine ise su karar verir."

90'larda sıkça anlatılan bir fıkra vardı eski ajanların çömezlere anlattığı
söylenen.
"Rusya'da bir yerde kışın kar fırtınasına yakalanan bir çoban, sığırlarını zar
zor toparlamaya uğraşırken yakınlarda bir yerden cik cik öten bir kuşun sesini
duyar ve ona yönelir. Kuşun kanadının kırıldığını ve tir tir titrediğini görür.
Yapacağı fazla bir şey olmadığı için kuşu taze sığır pisliğinin içine koyar.
Belki, sıcakla kendine gelir, düzelir umuduyla. Sonra da çeker gider. Bir süre
sonra kuş ısınıp, acısı dindiği için cik cik ötmeye başlar ve oradan geçen başka
birisi fark eder, bu kez. Gider kuşu bulur, hemen başını koparır, pişirir ve yer."

Bu öykünün üç önemli sonucu olduğu anlatılır.
1- Seni pisliğe atan herkes düşmanın değildir.
2- Seni pislikten çıkaran herkes dostun değildir.
3- Pisliğin içindeysen susmasını öğren.

Atasözünden anlaşılan o ki kimin kimi yiyeceğini büyük bir gücün davranışı
belirliyor. Fıkradan aldığımız ilhamdan da öngörüyoruz ki koşullar hoş değilse
yani açık söyleyişle boktan ise dost kim düşman kim anlamak kolay değildir. Hele
de bir stratejin yoksa durum çok vahim.

İki yıl önce yine böyle bir yazıda Amerikan istihbaratının ağda dolaşan 2015 ve
2025 dünyasına öngörüde bulunan raporuna kısa bir değinmiştim. Siber savaşların ülkeler için daha büyük tehdit oluşturduğunu klasik ordu gücünün pek anlam taşımayacağını vurguluyorlardı. Geçen yıl wikileaks ile siber savaş küresel
boyutta açılışını yaptı, denebilir (mi?) Ülkemizde de olup bitenleri sıralarsak
siber savaş daha evvel başladı, diyebiliriz belki. Cep telefonlarını hatırlarsak.

Her ne oluyorsa başka türlü olamayacağı için öyle oluyordur Marxist yaklaşımını
kullanmak zorunda kalacağız, şimdi. Devletlerden çok daha güçlü şirketlerin
olduğu anlatılıyor bizlere. Kapitalizm kendi sonunu aşırı tekelleşmede
toplanmasıyla bulacaktır ve en gerici, en saldırgan, en faşist dönemi de yine bu
döngüde yaşanacaktır diye Marxist bir öngörü vardı aklımda kaldığı kadarıyla.
Hani buna Ortadoğu ve Asya bilgilerinden yaklaşım gerekirse o da " her şey
haddine kadar yol alır ve oradan döner" ilkesi olabilir. Bu şirketlerin
devletlere savaş açtıklarını duyuyoruz yıllardır farklı seyirlerle. Tüm dünyada
devletlerin çözülme dönemine geçiş yaptığı ve artık kültürel veya dinsel
değerlerin toplumlar üzerinde etkili olacağı, çözülmeyle etnik bir yığın sorunun
gün ışığına çıkabileceği de anlatılıyor. Bize de düşen Osmanlılık oldu belli ki
başka sosyal yapıştırıcı bulamıyoruz. İkinci Arab ayaklanması, enerji kontrol
çarpışmaları, yeni güçlerin ortaya çıkışı veya engellenmeleri savaşları,
yoksulluk, hızla yaklaşan kıtlık, yeni göçler vbg. Belucistan'ta çok yakında
önemli bir çatışma merkezi olabilirmiş. Çin'i, Pakistan ve İran'ın bu ortak alt
bölgesinden enerjiyle besliyor. Küresel dalaşlar böyle bir şey demek ki! Konuyla
devletler üstü şirketler bile ilgileniyormuş yanı sıra Amerika, Rusya ve
Hindistan da dahil. En genel kapsamıyla bütün bu olup bitenleri büyük gücün akışı, davranışı sayabiliriz.

Bu su yaklaştıkça Türkiye'de de alt üst oluşları iyiceden yaşıyoruz. Karıncalar
ve balıkların mücadelesi. Çok benzer şeyler bizim sektörde de yaşanıyor. Nedense
ortalıkta yine de bir çatışma hissi yok. Olup biten de bir ruh eksikliği var.
Yapay bir yan var sanki. olup biten tüm açıklığıyla gerçek olmasına karşın.
Sistemin ne olduğunu tam anlamadığımız için değişenin de ne olduğunu nereye
evrildiğini anlayamıyoruz. Dolayısıyla gemi inşa nereye gidiyor bilmiyoruz ve kaygılıyız. Ülke genelini bir kenara koy, en öznelde ekmek teknemize ne oluyor kestiremiyoruz. Açık tabirle boktan bir süreç tam da içinde olduğumuz durum. Baştaki ajan öyküsünün öğüdünü dinleyecek olursak susmayı öğrenme evresindeyiz, stratejiyi ortaya koyma vakti. Vakit bu vakittir artık. Devran bu devran. Bir araya gelme zamanıdır. Daha önce hiç böyle bir şey yapmadık ki nasıl olacak bu. Döndük dolandık örgütsüz olmanın cezasını hem de ağır şekilde ödeyeceğimiz bir döneme yakalandık.


CESA 2009-2010 raporu Avrupa tersanelerinde 2009 çok vahim oldu diye yazıyor. (http://www.cesa-shipbuilding.org)
Bunlar, önümüzdeki yıllara yansıyacak. "Tamir, tadilat nereye kadar, yeni inşayla aynı şey değil ki" demiş. Zaten, teknolojik gemilere biz soyunuruz madem az teknolojik ürünleri asya kaptı diyorlardı, o da tehlikeye düşmüş. AB ülkeleri bu tip teknolojik gelişmelere ayrılan parayı kısmış/kesmiş. Zaten onlardan (Asya) ileri durumdayız, şimdilik idare edin diye. Asya da bu fırsatı kolluyordur elbet. Öte yandan, işçi atışları çoğalacak sinyali veriyor önlemler alınmazsa diye. Askeri gemilerle (İngilizler ve Fransızlar) ve ufak tefek eğlence ve yolcu tekneleriyle (diğer ülkeler) ayakta durmaya çalışıyoruz, diyor. Bazıları batmış. Yine de Hollanda'nın durumu fena değilmiş. Hollandayı incelemek gerek o zaman...

"More energy efficient hull forms and propulsion concepts and alternative forms
of power generation based on much cleaner fuels will revolutionise waterborne
transport over the coming decade and will enable even zero emission solutions"

"The UK is at the forefront, investing up to £75bn in offshore wind farms by
2020, and a further growth of our wave and tidal industry could attract up to
£4bn per annum of investment by 2050, offering business opportunities for many parts of the maritime industry, including the exploitation and transfer of
technology and knowhow from the UK’s existing shipbuilding and oil and gas businesses."

ingilizlerin bu alıntılara benzer strateji ve beklentileri, o doğrultuda eğilimleri var. Tabii, küresel rüzgarlar buna ne kadar izin verirse. Yine de konu bir "sektör" olarak çözümlenmeye çalışılıyor. Yeni kurallar demek, yeni inşa edilecek gemiler demektir.

Koreliler de, durum vahim sinyali vermişler geçici de olsa başka alanlara
kayarak tekneyi suda tutmaya uğraşıyorlarmış. Çin, Koreyi yakalamış ve geçmiş
sanırım. Gemi inşada ne, hangi koşullarla iyidir, ayırt etmek akademik çalışma
konusudur ancak, çok karışıktır. Zaten şu an savaş; var olanı koru,
enerjiyi elinde tut savaşı, kimin kimi solladığından çok. Ama, konu burada da "sektör" olarak ele alınıyor.

Bizim gerçekten bir gemi inşa sektörümüz var mı, ne seviyede örgütlü, hangi
ağlarla birbirine bağlı, eş güdüm olma yeteneği nedir, bir düşü var mıdır? Bir
strateji ortaya koymak için bunları bilmemiz gerekir sanıyorum. Halihazırda var
olan durumun içinden çıkmak için bu bulanık sudan, bir ruha ihtiyacımız var. Her
ne ise o ruh olmadan bir strateji ortaya çıkmaz. Stratejimiz olur yada olmaz ama 2015ten itibaren ortalığın toparlanacağı bambaşka bir dünyada olacağımız
söyleniyor. Bir kaç yıl sonra su nereden nereye akacak göreceğiz, demek ki.

Türkiye nasıl oluyorsa biraz daha zenginleşecek ve bölgesinde daha da hakim güç olacak deniyor amerikanın 2020 izdüşümlerine göre. Aklıma başka bir atasözü geliyor " yiğitsin derler candan ederler, cömertsin derler maldan ederler" böyle olmayacak umuyoruz.

Bir yolunu bulacağız, elbet! Öyle hissediyoruz ki açık deniz yapıları konusunda
kulak kabartma ve uzmanlaşma vaktidir. Hazar denizi de bu açıdan çok önemli bir denizdir. Burnumuzun da dibinde üstelik.


A. Devrim Karaca 
Ağustos 2011
www.nanogemi.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder